Osmanlı Müziği
Mozart ve Beethoven’a esin kaynağı olan Osmanlı müziğinin sırrı; günümüze ulaşamamış onlarca çalgının hoş tınılarıydı... 
Osmanlı toplumunda müziğin çok önemli bir yeri vardı.  Ve saray, diğer sanatlara verdiği desteği, müzikten de esirgemiyordu.  Topkapı Sarayı, bir konservatuvar gibiydi. Burada gerek kadınlar,  gerekse erkekler yoğun müzik eğitimi alıyorlardı. Cariyelerin her biri,  bir çalgıyı çok iyi öğreniyor, ayrıca şarkı söyleme ve dans eğitimi  görüyordu. Öyle ki, bir erkek çalgısı olan ‘trompet’i çalmasını öğrenen  cariyeler bile vardı. Erkekler ise, saray mektebi olan Enderun’da  alıyorlardı müzik eğitimlerini. Örneğin, bu okula genç yaşta girip,  burada yirmi yılını geçiren Polonyalı Albertus Bobovius’un Türk  Müziği’ne büyük katkıları olmuştur. Türkiye’de Ali Ufkî Bey adını alan  ve sarayda tercümanlık yapan Bobovius, Türk Müziği’nin 544 eserini  Avrupa notasıyla yazıya geçirmiştir. Günümüzde bu eserler, onun notası  sayesinde seslendirilme olanağını buluyor.
Görsel Konserler 
Müziğin Osmanlı’daki yeri ve önemini kavramak için,  şu üç işlevini anlamak gerekir: ‘Konser Müziği’, ‘Eşlik Müziği’ ve  ‘görsellik’... Konser Müziği, gerek sarayda, gerek saray dışında sadece  dinletmek için seslendiriliyordu. Osmanlı’da konserler, kapalı yerlerde  olduğu gibi, açık havada da düzenleniyordu. Aslı Varşova Üniversitesi  Kitaplığı’nda bulanan bir resimde, on iki Osmanlı sanatçısının, 22 Şubat  1779 günü İngiliz Elçiliği’nde verdiği bir konseri görüyoruz. Burada üç  ney, keman, kemânçe, santur, üç def, miskal (çok kamışlı üfleme  çalgısı) ve iki tanbur bulunuyor. 
Kadınlar arasında verilen konserler ve kadın  çalgıcılar üzerine de çok sayıda minyatür ve resim var. Bunlardan biri,  Philadephia Free Library’de bulunan bir 18. yüzyıl minyatürü. Burada,  bir sarayın ya da konağın bahçesinde dört kadın sanatkar, bir hanıma  özel konser veriyor; bir hizmetkar da hanıma içki sunuyor. Minyatürde  çizilen çalgılar ise def, kemânçe, tanbur ve kanun...
‘Eşlik  Müziği’ ise, sanat dansı yapan çengi ve köçekler için çok önemliydi.  Tabii dini nitelikte dans yapan semazenler için de öyle... Müzik ve dans  burada öyle kaynaşmıştır ki, bu tür gösterilere ‘görsel konser’ de  diyebiliriz. Müziğin eşlik işlevi, başka gösterimlerde de çok  görülüyordu. Canbaz, akrobat, hokkabaz, soytarı ve güreşçilerin  yaptıkları gösteriler, eğitimli hayvan gösterimleri gibi geniş bir alanı  kapsıyordu. 1582’deki bir şenliği gösteren minyatürde, iki akrobat, iki  dansçı ve dört soytarıya eşlik müziği veren şu çalgıları buluyoruz:  Def, miskal, çagane, şeşhâne (kopuz)...
Mozart’ı Etkileyen Gösteriler 
‘Görsellik’ ise, üçüncü önemli unsurdu Osmanlı müzik  hayatında. Çalgıcıların giyim kuşamı, bazı çalgıların ilginç görünümü  veya görkemi, kulak kadar gözün de algıladığı bir olguydu. Padişah  alayında sadece müzik değil, başka gösterimler de bulunuyordu. Sultan  III. Murad’ın bir geçit alayını gösteren minyatürün ortasında, at  üstünde Sultan III. Murad görülüyor. Minyatürün altında ise, bir telli  çalgı eşliğinde iki dansçı ve bir soytarı, arkada atların üstünde bir  mehter takımı var.
Müzik  ve dans, saatlerce süren esnaf alaylarında da büyük bir öneme sahipti.  Bir ülkeye, örneğin Viyana’ya, Paris’e atanan Osmanlı elçileri, büyük  bir alayla kente giriyor; bu arada büyük bir mehter takımı da atların  üstünde bu geçit alayında çalıyordu. Öyle görkemli sahneler yaşanıyordu  ki, alayı seyreden halk ve saray çevresi bundan çok etkileniyordu.  Etkilenenler arasında besteciler de vardı. Esnaf alayları, özellikle  Mozart, Haydn, Beethoven gibi büyük bestecilere esin kaynağı oluyor, bu  müzik onların eserlerine yansıyordu. 
Hem müziğin hem de gösterimlerin bir arada ‘zamandaş’  olarak şenliklerde yer alması, bir sorun çıkarıyordu ortaya. Değişik  türden birçok müzik aynı anda seslendirilince, kulak hepsini birden  duyuyordu. Seçim yapma gibi bir olanak da yoktu. Bunun pek çok örneği  vardır. Örneğin 1582’de gerçekleşen bir şenliği gösteren minyatüre göz  atalım. Bir köçek, At Meydanı’nda binlerce seyirci önünde kendi eşlik  müziği ile dans ediyor. Bir taraftan da bir Mevlevî yine kendi eşlik  müziğiyle sema ediyor. Halk, köçeğin dansı ile ‘sema’yı ayrı ayrı  seyredebilir; peki ya farklı iki müziği nasıl ayırt edecek?
Cevabı çok basit. İki ayrı müzik bir gürültüye  dönüşse bile, halk, şenliğin coşkusu içinde buna aldırmıyordu. Oysa  şenliklerin görgü tanığı olarak kitap, rapor yazmış yabancılar, yüzlerce  çalgıcı ve şarkının seslerinin birbirine karışmasından tedirgin  olmuşlardır. Bunun nedeni ise, onların bu coşkuya kendilerini  kaptıramamış olmalarındandı. 
Çoğu Çalgı Günümüzde Yok
Osmanlı’da çalgı zenginliği vardı. Evliya Çelebi,  Seyahatnamesi’nde Sultan IV. Murad’ın önünden tüm esnaf loncalarının  geçişini anlatırken, çalgıcıların, çalgı yapımcılarının, şarkıcıların  tam dökümünü çıkarmış; çalgı adlarının sayısının ‘yüz’ kadar olduğunu  belirtmiştir. Bunlardan aynı çalgı ailesinden olanların her birinin adı  da değişiktir. Bazı Türk Müziği çalgılarının iyi bilinenlerinden  adlarını burada üç grupta toplayarak verelim. İlk grup ‘telli çalgılar’.  Kopuz (şeşhâne), çeng, kemânçe (rebâb), tanbur, sine, keman, lavta, ud,  şâhrud, bulgarî (bağlama), ıklığ, kemençe, nuzhe, bozuk, çögür, çartar  bu gruptaki müzik çalgılarıydı.
Üflemeli çalgılar grubunda ise boru, ney, miskal  (musikar), zurna, nefir, mızmar, boynuz, kerrenay, düdük, dilli düdük  yer alıyordu. Çagane, kös (kûs), tabl, nakkare (çifte nağra), çalpara,  dümbelek, kudüm, zil, daire, çömlek, deblek, davul gibi müzik aletleri  ise ‘Vurmalı Çalgı’ grubundaki çalgılar. Bu çalgıların çoğu, ne yazık ki  günümüze ulaşamamış ve tarihe gömülmüştür. Bunun bir nedeni de 19.  yüzyılda Batılılaşma sürecinin giderek artması sonucu, Avrupa  çalgılarının kullanılmaya başlanmasıdır. Örneğin çeng, miskal gibi çok  popüler olan çalgıların müzelerde bile tek bir örneğine rastlayamıyoruz.  Neyse ki minyatürler ve eski müzik kitaplarındaki çizimler var... 






Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Music( Müzik Yabancı Şarkı Sözü Çevirileri Turkish Versions Of Lyrics,Tabb,Akor,Nota,gitar,piyano,keman