İzleyiciler

29 Ağustos 2011 Pazartesi

“Ritim”. doğanın ve yaşamın, canlılığın ritmi

Hindistan’ın batı sahillerinde uzanan Goa eyaleti, gidip yaşayanlar için de, uzaktan iç çekerek bakanlar için de bir cennet provası gibi adeta... İşte bu toprakların doğurduğu, elektronik müzik sahnesinin belki de en “yüksek” müziği, Goa Trance’in öyküsü...

Psychedelic (d)evrimin en önemli belirleyicilerinden birisinin, 1970’lerin başında Amerika ve Avrupa topraklarında kitleler halinde yaşayan hippi topluluklarının Asya kıtasını keşfe çıkma güdüleri olduğunu söylemek mümkün. Bu yolculukların ara durağı olan Goa cennetten fırlamış doğası, algı değiştirici maddelere tanınan özgür ortamı ve zaten Hindistan’ın her yanına sinmiş olan o mistik atmosferiyle bu toplulukların en gözde mekânlarından birisi haline gelmekte gecikmedi. Ve bu insanların yaşamlarının en önemli dinamiklerinden birisi olan "müzik", burada öylesine görkemli bir füzyon geçirdi ki, bunu sanırım kendileri bile beklemiyordu. Bu gezgin kafilelerinin yanlarında getirdikleri Psychedelic rock, 80’li yıllara gelindikçe, sahne içinde elektronik elementlerin boy göstermeye başladığı dönemlerde kendine yepyeni anlamlar buldu. EBM ve endüstriyel goth-rock altyapısından beslenen, hızlı, bol tekrarlı ve yoğun katmanlara sahip bu synth soslu müzik, elbette ki ilk kez ortaya çıktığı yerin ismini alacaktı: GoaTrance. Burada esaslı bir ahkam kesmeden duramam: Bu kulvar, ortaya çıkış ve gelişimine baktığımızda en doğal biçimde evirilmiş müziklerden birisi. Oluşum sürecinin içerisinde ne ticari bir kafa, ne bir plak şirketi stratejisi ne de başka bir materyal öge barındırıyor. Tamamen hissiyat ve yaşamın akışı neticesinde şekillenmiş olması –tıpkı eski çağlarda olduğu gibi- onu özel kılıyor.

Gelelim işin gelişim ve yükseliş uzamına... 90’lara gelindiğinde, Goa Trance Avrupa listelerinde, özellikle İngiltere’de adeta bir saman alevi gibi bir anda parladı; tuhaftır ki fazla zaman geçmeden de düşüşe geçti. Belki de insanlar henüz bu stili anlamamışlardı, ya da Avrupa elektronik musiki sahnesi böyle bir müziğe hazır değildi. Sonra ilginç bir şey oldu, İsrailli gezginler 90’li yılların ortalarında yaptıkları Hindistan seyahatlerinden edindikleri tecrübeleri kendi ülkelerine taşırken Goa’nın müziklerini de yanlarında getirdiler. Böylece "psychedelic trance" doğdu. İsrailli müzisyenler Goa tarzının özünü, etnik ve mistik tarafını korudular ama tamamen farklı bir şekilde algılayıp yorumladılar. O karmaşık ve çok katmanlı karanlık-melodik yapısından ziyade daha sek, daha ritme dayalı ve “groovy” diyebileceğimiz işler yaptılar. Böylece, o meşhur dolunay partilerinde ortaya çıkan Nitzhonot'u ve onun halefi sayılabilecek "full-on" (full-moon) stilini yarattılar. Ve psytrance İsrail’den tekrar Avrupa’ya, oradan da diğer kıtalara yayıldı, tüm dünyada tecrübe edilmeye başlandı. Kendi alt dalları da bulunan, diğer elektronik müzik tarzlarıyla paslaşan ve neredeyse –ve maalesef ki- bir sektöre dönüşmek üzere olan; devasa bir ağaca evirildi. Dark psy trance, progressive psy, psybient, psydub ve hatta son dönemde psy-dubstep gibi alt kollarla daha da büyüyen Goa Trance artık daha güçlü, daha zengin!

Psychedelic trance her ne kadar sentetik bir müzik olarak görünse de aslında özünü tamamen doğadan alıyor. Müziğin deviniminin BPM-beat per minute- anlamında gezindiği yerler 145 metronom ki bu süratte her bir kick vuruşu bir kalp atımına denk geliyor denilebilir... Ya da içerisinde barındırdığı ve "acid-friendly" olarak tanımlanan o çok tanıdık synth numaraları aslında bir stetoskop yardımıyla insan bedeninin dinleyerek de algılanabilmekte... Psytrance, köken olarak algı düzeyinde ve içeriğinde değişim/yükselişe sebep olan psiko aktiflerin hüküm sürdüğü bir bilinç dünyasını baz alsa da, aslında bu tarz katalizasyon süreçlerine gerek duyulmadan da içerisinde barındırdığı ritim ve duyguyla dinleyeni kısa bir süre sonunda farklı düzeylere taşımayı çok iyi beceriyor. Çünkü bu müzik tıpkı bir ayin gibi... İnsanlığın, en kadim zamanlarından itibaren varoluşla bütünleşmek, vecdi yaşamak ve şamanik inisiyasyonlari gerçekleştirmek gibi mistik deneyimlerine arka plan yaptığı müzikal tabandan besleniyor, hatta çoğu anlamda bu tabanın birebir aynısı ve modern bir yorumu olduğu bile söylenebilir. Bunu görebilmek için müzik kadar bu müziğin dinleyici kitlesine, bu kitlenin sosyal/kültürel meziyetlerine, parti ve "" kavramına ve bu toplanmalardaki atmosfer, dekor, kostüm vb destek unsurlarına da göz atmak oldukça tamamlayıcı oluyor. Toplumdan ve bu kültüre uzak kitlelerden izole edilmiş bir biçimde organize edilen psychedelic trance partileri genellikle doğayla maksimum bütünleşmenin yaşanabileceği yerlerde ve ortamlarda gerçekleştiriliyor. Tüm deneyim aslında evreni anlamak, ona dokunmak ve az da olsa tadına bakabilmek için eşsiz bir fırsat. Materyal öğelerden mümkün olduğunca uzaklaşıp birliği, paylaşımı ve ayrılık illüzyonunun yok oluşunu hissetmek bu deneyimin bir başka boyutu.

Günümüzde bir elektronik müzik tarzı ve belki de bir kültür ikonu da olmasının ötesinde, psychedelic trance’in başka olgulara yaptığı atıflar, onu seven ve dinleyen kitlenin en büyük tutkularından birisi. Bir psytrance partisiyle şamanik bir ritüelin arasında, öz itibariyle hiçbir fark bulunmadığını söylemek zor değil. Bu müzikte, müzisyenin yönettiği kolektif bir ayin, bütünleşme ve varoluş katmanları arasında bir gezinti var. Bu müzikte insana doğadan, hatta kendi bedeninden tanıdık gelen sesler ve melodik yapılar var. Ve bu müzikte insanoğlunun kendini bildiğinden beri, her deneyimlediğinde eşlik etmekten geri durmadığı bir şey var: “Ritim”. doğanın ve yaşamın, canlılığın ritmi. Bedenleri esriten bir ritim, ruhu kabuğundan ayıran, hiç gidilmemiş yerlere götüren ve tekrar yuvasına geri bırakan. Bu müziğin içinde tutku var, olan ama bilinmeyen, görülmeyen ve duyulmayanı keşfetmek, görmek ve dokunmak adına alevlenen o sonsuz tutku... Bu müziğin içinde iki gözün göremediği bir motif, ve hatta o algıya vâkıf ol(a)mayan kulakların bile duy(a)madığı bir melodi var: Evrenin melodisi. Ve bu müzikte “titreşim” var, ilk varoluş anında başlayan ve kuant köpüklerinin evrenin sonsuz şelalelerinden gürül gürül aktığı yerlere kadar devam edecek olan o titreşim... Ve bu müzikte safkan bir akış var, sıfırdan sonsuzluğa, ezelden ebede, siyahtan beyaza ve hiçlikten varoluşa doğru vahşice, özgürce ilerleyen...
♪ Music ( Müzik ) - Yabancı Şarkı Sözü Çevirileri Turkish Versions Of Lyrics,türkçe şarkı -- Tabb - Akor - Nota gitar, piyano, keman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Music( Müzik Yabancı Şarkı Sözü Çevirileri Turkish Versions Of Lyrics,Tabb,Akor,Nota,gitar,piyano,keman